14 Mart 2009 Cumartesi

Teknik Bir Bakış

     Antik çağlardan günümüze kadının toplumdaki yeri her zaman tartışılmıştır.  Antik Yunan düşünürlerinin çoğuna göre kadın akıllı bir varlık değildi ve felsefe ya da bilimle uğraşamazlardı bu yüzden de toplumdaki görevleri evde durmak hizmet etmek şeklindeydi. Ortaçağda ise kadının varlığı sorgulanmaya başlanmış, özellikle kiliselerde ‘kadın insan mıdır?’ sorusu ortaya çıkmıştı. Zaten kadının insan olup olmadığını sorguladıkları için kadının akıllı bir varlık olabilme ihtimalini hiç düşünmüyorlardı. Bu yüzden kadının toplumdaki yeri evde durmak hizmet etmek olarak görülebilirdi Dünya değiştikçe insanlığın sorunları değişmiş dolayısıyla kadınlarla ilgili sorunlar da değişmişti. Sanayinin gelişmesiyle işçi sınıfı oluşmuş ve bu sırada kadın işçi sınıfı da oluşmuştu. Bu sefer de kadınların aldığı maaşın aynı işi yapan erkeklere göre daha az olması bir sorun haline gelmişti. Ancak bu sefer kadın evden çıkmış toplumsal yaşama dahil olmaya başlamıştı. Yine de bu dönemde de kadının bilim ve felsefeyle uğraştığından bahsedilemiyordu. Bu sırada kadın hareketleri etkin olmaya başladı ve kadınlar bazı haklar elde etmeye başladırlar. Kadınların eğitim hakkı kazanması kadının toplumdaki yeri biraz değiştirmeye başladı. Artık söz sahibi insanlar olabileceklerdi. Günümüzde kadınların pek çok hakkı var. Peki, zihniyet değişti mi? Yüzyıllardır bilimde egemen olan erkeklerin yanında kadınlar da tutunabiliyor mu? Marie Curie geçtiğimiz yüzyılda bu sorunun en güzeli cevabı haline gelmişti sanırım; bilimsel başarılarının yanında hayat hikâyesi de dikkat çekici. Marie Curie 1867 de Polonya da doğdu. Eğitimine Polonya’da ablasıyla beraber başladı. Ancak o sırada Avrupa da sadece Fransa dışında hiçbir yerde kadınların üniversite eğitimi alma hakkı yoktu. Bu yüzden üniversite eğitimi için Fransa’ya gitti.  İlk iki yılda fizik diploması aldı sonraki bir yılda da ikinci ana dalı olan matematiği bitirdi. Sonrasında üniversitede radyoaktif maddeler üzerine çalışmaya başladı bu sırada Pierre Curie’yle tanıştı ve bir yıl sonra evlendiler. İlk çocuğunu doğurduğunda çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. Çalışmalarına geri döndüğünde eşinin de ona yardım etmeye başladı ve başka bir bilim adamı, Henri Becquerel ile paylaşarak Nobel Fizik ödülü kazandılar. Böylece Nobel Ödülünü alan ilk kadın Marie Curie oldu. Bu sırada Pierre Curie Sorbonne üniversitesinde akademisyen olarak görev yapıyordu. Marie Curie ise doktora yapmasına rağmen ünivesitede çalışamıyordu, bilimsel çalışmalarına kendi imkanlarıyla devam ediyordu. Daha sonra ikinci çocuğunu doğurdu ve yine radyoaktivite üzerine çalışmalarına ara verdi. Pierre Curie’nin ölümünden sonra Marie Curie’ ye onun yerine geçmesi teklif edildi. Ancak profesörlerin bir kısmı aralarında bir kadın olmasını istemiyordu. Yine de Pierre Curie’ nin ölümünden iki yıl sonra Marie Curie onun yerine geçti ve Sorbonne üniversitesinde profesör oldu. Böylece Marie Curie tarihin ilk kadın profesörü oldu. Bu sırada radyoaktivite çalışmalarına devam ediyordu ve bu kez kimya dalında Nobel ödülüne aday oldu ve tek başına Nobel Kimya ödülünü kazandı. Böylece iki kere Nobel ödülü alan ilk bilim insanı oldu. Ama bu sırada Fransa gazeteleri hakkında çıkarılan aşk dedikodularıyla bahsediyordu Marie Curie’den. 1934‘te kan kanserinden ölene kadar radyoaktivite çalışmalarına devam etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder