14 Mart 2009 Cumartesi

Tanrıçaysam

Geçmişten günümüze baktığımızda kadın görünen ya da gizlenen bir yüz olarak tarihin içinde her zaman yaşam bulmuştur.  Günümüzde iş hayatında ve sosyal yaşamda varlığını ortaya koymaya çalışan kadın tarih içerisinde birçok rol sahiplenmiştir. Kadının sosyal ve siyasal varoluşunun yanında aile içerisinde de kendini bulması gerekmekte.

Antik Yunan ve Roma mitolojisine baktığımızda ise sokakta gördüğümüzden çok daha başka kadın profilleriyle karşılaşmaktayız. Antik Yunan Tanrıları birçok insanı vasfı barındırmaktalar. Ölümsüzlüklerinin yanı sıra ölümlüler üzerinden güçlerini tanımlamaktalar ve ölümlüler gibi cinsiyet kavramına sahipler. Kadın ve erkek –tanrı ve tanrıçalar- yaratıcılar doğup evlenip çocuk sahibi olmaktalar. Bunlar içerisinde Tanrı ve Tanrıçalar arasında bir dengenin varlığından bahsedilebilir. Zeus’un   kızları ve oğulları Dünya üzerinde hüküm sahibidir.

Tanrıçalar insan oğlu tarafından kutsanmakta ve onların gazabından korkulmaktadır.  Yaşam ve dünya üzerinde etkilerine bakıldığında en önemli büyük tanrıçalardan biri olan Afrodit’e ve roma mitolojisindeki ikamesi Venüs’e baktığımızda arkalarında “Güzellik ve Aşk”ı görüyoruz. Tarım ve Bereket tanrıçası Demeter ( Roma mitolojisinde Ceres) bolluk saçıyor. Doğurganlık yetisi sebebiyle toprağa benzetilen kadın kutsanıyor. Hera( Juno) evilikleri kutsuyor.  Elpis (Spes) umut dağıtırken Athena ( Minerva) zeka , sanat ve stratejinin gücünü elinde tutuyor.

Tanrıçalara baktığımızda sosyal simgeleri ve güçlerine baktığımızda yaşaymın tam ortasındalar. Günümüz kadının olmak için çabaladıkları yerde. Aile içerisinde kendisine yüklenen görevlerin altından kalkabilen kadınlar sosyal yaşamda kendilerine isimler ve hayatlar arıyorlar. İlk çağlardan, Ortaçağa, Yeniçağa geldiğimizde gördüğümüz yine aynı şey: Kadını hanesine hapsi… Bugün de baktığımızda karşılaştığımız fotoğraf farklı değil. Kadın popülasyonu baktığımızda aşılması gereken tek şey yalnızca erkek egemen toplum yapısı değil. Toplumsal kalıpların dışında kendini ataerkinin içinde eritmiş kadın kimlikler görüyoruz her yaşta.

Cinsiyetsiz bir varoluşun kabullenmişliği içerisinde varoluş çabası ise anlamsız kalıyor. Cinsiyetsizlikler sosyal bir kimlik kazanımını tek yolu gibi gözüküyor. Evin içinden çıkıp sokakta yürümeye başlayan kadınların varlığı kadınlığı ve erkekliği ayıplaştırıyor.

Şimdi birden gök yarılsa ve bir tanrıça yer yüzüne düşse… Kim olur, nasıl olur? Demeter kendini toprağı üzerinde bulduğunda tanır mı kendi toprağını. Muhtemelen önce utanır kendinden. Sokakta yürürken, toprağa bir tohum atarken ya da bir fabrikada makineler arasında çalışırken kadınlık hala onun mudur? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder