14 Mart 2009 Cumartesi

Sıradışı Sıradanlık

            Pelin saate baktı. Yaz aylarını bir türlü anlamıyordu, hava daha kararmamıştı ama saat çoktan sekiz olmuştu. Yine geç kalmıştı. Hızlıca duş aldı hemen kurulanıp giyinmeliydi ama bir türlü ne giyeceğine karar veremiyordu. Sonunda siyah elbisesini giymeye karar verdi. Bir depresyon zamanı kendini mutlu etmek için almıştı bu elbiseyi, biraz dar oluşuyla giydiği anda vücut hatlarını sararak kendisini daha seksi hissetmesini sağlamıştı ve mutlu olmuştu. Liseden eski arkadaşlarıyla buluşmaya giderken neden bu elbiseyi giymek içinden gelmişti bilmiyordu. Aslında buluştuğu insanlar değil buluşulan gün onu kendini mutlu ettirecek bir şey yapmak zorunda bırakmıştı. Elbisesini giydi. Saçlarını kurutacak vakti kalmamıştı o yüzden saçlarını taramadan büyük tokayla topuz yaptı böylece saçları kabarsa da çok dikkat çekmeyecekti. Vakti kalmasa da makyaj yapmadan çıkmazdı evden. Önce hafif bir nemlendirici sürdü. Yaz aylarında pek gerek olmazdı ama o gün çok kurumuştu cildi. Bronzlaştırıcı pudrasını sürdükten sonra koyu kahverengi göz farını sürdü yavaşça göz kapaklarına ardından siyah kalemle ince çizgiler çekti gözlerinin kenarlarına farla kalemi hafifçe birbirine karıştırdı ufak fırçasını kullanarak. Tekrar kalem çekerek iyice belirginleştirdi gözlerini rimel sürdü; göz makyajını tamamlamıştı. Koyu kırmızı bir ruj sürdü dudaklarına, ruju çantasına attı. Cüzdanını ve ince bir şalı da çantasını attıktan sonra topuklu ayakkabılarını aradı bir süre. Ayakkabılarını giydikten sonra parfümünü unuttuğunu fark etti. Parfümünü sıktı ve çantasına attı. Aceleyle evden çıktı. Saat 9 olmuştu. Arkadaşları şu anda onu şehir merkezinde bekliyor olmalıydı. Arabasına ilerledi hızlıca çantasında anahtarlarını aradı bir an evde unutmuş olduğundan korktu ama anahtarlar çantasındaydı. 9.15’de şehir merkezine varmıştı. Yine hızlı kullanmıştı demek. Arkadaşlarına baktı. Daha kimse yoktu buluşacakları yerde. Arabasını yakınlara park etti yürümeye başladı sokaklarda. Yazın ege çekilmez oluyordu. Sıcak, nem, mayışmış insanlar… Her yerde çocuklar vardı. Her yerde o çocukların anneleri... Pelin sokaklarda yürüdükçe insanlar ona baktı. Çocuklar baktı, annelerine benzemeyen bu kadına. Televizyonda gördükleri güzel kadınlar gibiydi. Bazısı onu ünlü biri zannetti belki de... Kadınlar baktı peline gördüklerinin aynanın yansıması olmasını hayal ederek. Erkekler baktı peline onu arzulayarak çoğu zaman. Pelin kimseye bakmıyordu. Onlara baktığı zaman kendini görmekten korkuyordu. Belki de onlara farklı olmadığını söylemekten korkuyordu. Pelin de sıradan bir kadındı. Kendi dertleri olan yaşamaya çalışan sıradan bir kadın.

Uzunca bir süre şehrin ortasındaki meydanda arkadaşlarını bekledi o hiç kimseye bakmazken tüm şehir onu izledi... Neden sonra arkadaşlarından birini aramak geldi aklına. Saat 10 olmuştu. Bir an şaşırdı nasıl fark edememişti zamanın geçtiğini. Çantasında cep telefonunu bulmaya çalıştı. Bu karışıklıkta kendini kaybediyordu. Cep telefonunu eline aldı rehberde eski arkadaşlarının adını aradı bir tek Ezgi vardı kayıtlı. Herhalde en iyi anlaştığı Ezgi’ydi ya da Ezgi herkesle iyi anlaşırdı. Üzerine daha fazla düşünmeden arama tuşuna bastı. Bir kaç kez çaldıktan sonra ezgi telefonu açtı. Pelin nasıl konuşacağını bilmiyordu aslında. Kızgın bir şekilde mi konuşmalıydı yoksa hiç bir şey yokmuş gibi önce, naber nasılsın, demeli sonra da sakin sakin, neredesiniz canım hani 9 da buluşacaktık, mı demeliydi. Belki de, bir saattir bekliyorum, diye bağıra bağıra dalmalıydı konuşmaya. Bunlar saniyeden kısa sürede Pelin’in aklından akıp gitti Ezgi’nin sesi geldi kulağına "pelin iyi misin?" bir kaç kez ‘alo, efendim’ gibi şeyler söyledikten sonra endişelenmiş gibi geliyordu Ezgi’nin sesi. Pelin iyiydi. Sadece bekletilmeyi sevmiyordu. Hâlbuki asıl bekleten Pelin olmuştu. Bir önceki gün buluşmuştu kızlar. Uzunca bir süre Pelin’i beklemişlerdi cep telefonunu, evini aramışlardı ama ulaşamamışlardı Pelin’e. Sonra da her buluşmada olduğu gibi yemek yiyip bir şeyler içip ayrılmışlardı. Pelin, Salı günü buluşalım, dediklerinden emindi kafası karışmıştı, aslında kızlar ısrar etmişlerdi buluşmak için, O’nu bu şekilde ekmeye çalışmamalılardı. Açıkçası bir an sinirlenmişti; ama Ezgi gün kavramını hatırlattı Pelin’e. Salı günü yaşanmış bitmişti; içinde bulundukları gün çarşambaydı… Uzun bir sessizlik oldu. Pelin sadece, kusura bakma iyi akşamlar, diyebildi telefonu kapatırken.

            Pelin sürekli bir önceki günü hatırlamaya çalışıyordu. Salı günü resmen yaşanmamıştı onun için. Gerçi tatilde bu tarz durumlar sık gelirdi başına ama her seferinde bir şekilde günleri ayırt etmeyi başarırdı. Bu sefer fark etmeden geçilmiş değildi o gün resmen yaşanmamış gibiydi. O sırada aklına takvime bakmak geldi. Cep telefonun takvimine baktı. 7 ağustos. Yaşanmamış gibi geçen gün ise 6 ağustostu. Koca bir günü uyuyarak geçirmiş olabileceğini düşündü; çünkü cildi kurumuştu, zaman kavramını yitirmişti…6 ağustos sıradan bir gün değildi onun hayatında. Yaz aylarını sevmemesinin sebeplerinden biriydi. Ama bir türlü 6 ağustosta ne olduğunu hatırlayamıyordu. Düşündükçe canı sıkılıyordu 6 ağustos ta onu rahatsız eden bir şey vardı ama bulamıyordu bu yüzden daha da rahatsız oluyordu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder